AİDS: SESSİZ BİR ÖLÜM
Ben işte bunu kaldıramıyorum…
Yazmak zorunda olduğum yazıları, şiirleri masadan kaldırıp; programlarımı, kendime dair yaptığım kısa vadeli planları bir kenara iterek bu konuda yazmam gerektiğini düşünüyorum. Mesele, 11 yıl önce doğum yaparken, test edilmeden verilen kandaki HIV virüsü nedeniyle Siverekli bir kadının ve bebeğinin AİDS’e yakalanması. Sadece haberlerde duyduğum bir kadının yıllar sonra gelen ölüm haberi beni derinden etkiledi.
Ölüm herkesin karşılaşacağı bir vaka. Her gün yüzlerce binlerce insan ölüyor; üzülecek ne var bunda diyebilirsiniz. Tamam, vadesi yeten herkes an gelecek bu dünyadan gidecek. Kimimiz çiçekli ve çelenkli; kimimiz sessizce ve kimsesizce…
Beni üzen Müzeyyen Işıkgöz’ün şahsında ülkemizde insana ve insan sağlığına verilen değer. Kısaca özetlemeliyim: Müzeyyen Işıkgöz, 11 yıl önce doğum yaparken, test edilmeden verilen kandaki HIV virüsü nedeniyle AİDS'e yakalanmıştı. Doğurduğu kızına Rukiye adını koymuştu, bebek 5 yaşında AİDS’ten hayatını kaybetti. Kızı Rukiye'nin ölümünün ardından acı sonun kendisini de beklediğinin farkına varan anne Işıkgöz, ruh sağlığını da kaybetmeye başladı. Kapısını kimsenin açmadığı, eşinin destekleri ile hayata tutunmaya çalışan Işıkgöz, evden dışarı çıkmaz oldu. Her geçen gün biraz daha eriyen ve 20 kiloya kadar düşen Işıkgöz, 11 yılın sonunda tamamen yatağa mahkum oldu. İhtiyaçları kocası tarafından karşılanan acılı annenin bir diğer dramı ise biricik oğlu Halil İbrahim'i 'hastalık bulaştırırım' korkusu ile sevip koklayamamasıydı. Kendi evinin bir odasında sevdiklerine hasret bir hayat yaşayan ve hizmetini, eldivenli ve maskeli olarak eşi karşılayan Müzeyyen Işıkgöz'ün tıbbi tedaviye cevap vermemesi acı sonu hızlandırdı.
Sonunda Siverekli Müzeyyen Işıkgöz 11 Aralık gecesi 41 yaşında hayata veda etti. Kaldırıldığı Siverek Devlet Hastanesi'nde hayata gözlerini kapatan Işıkgöz'ün cenazesi morgda yıkanarak Ulu Camii'ne getirildi. Burada öğle namazından sonra cenaze namazı kılındı. Yapılan duanın ardından Güzelsu Mezarlığı'nda defnedilen Işıkgöz'ün cenazesine herhangi bir resmi yetkili katılmazken, yakınları talihsiz kadını son yolculuğunda yalnız bırakmadı..
Işıkgöz’ün 20 kiloya kadar düşmesi yaşanan dramatik süreci özetliyor.
Ailenin açtığı dava sonucunda sağlık bakanlığı ve Kızılay aileye 105 bin YTL tazminat ödemeye mahkûm edildi. Ailenin uzunca sayılabilecek bir hukuk mücadelesi sonucu Kızılay’dan kazandığı bu 105 bin YTL’lik tazminat insan hayatına biçilen değeri gösteriyor.
Beklenen son gerçekleşti ve Müzeyyen Işıkgöz en sonunda toprağa verildi. Yetkililerin yanlışları, insanların sorumsuzlukları “insan hayatına ancak bu kadar değer verilirin fotoğrafı olarak karşımızda duruyor şimdi. Bu fotoğrafı ne yapacağız, nereye gömeceğiz? Bu sorumsuzluk fotoğrafını Müzeyyen Işıkgöz’ün odasının duvarındaki vesikalık fotoğrafının yanına koysak uygun düşer mi?
Haber bültenlerine, gazete sayfalarına yansıdığı kadarıyla ülkemizde zaman zaman bu gibi dramatik haberlere tanık oluyoruz. Haberlerde bahsedilen kişinin adının Müzeyyen, Ayşe ya da Serap olması Urfa’da ya da Antalya’da yaşaması hiçbir şeyi değiştirmiyor. Değişen sadece mekân ve isim oluyor. Acıyı yaşayanlar sonuna kadar yaşarken acılarını, biz bunu başkalarının payına düşen doğal bir olay olarak görüyoruz. Hiçbir televizyon kanalının, gazetenin Müzeyyen Işıkgöz’ün ve ailesinin 11 yıl boyunca yaşadığı dramı bizlere aktarması, anlatması; hadi aktardı diyelim bizlerin o acıyı hakkıyla anlaması mümkün değil. İyisi mi, önce Turgut Uyar’a sonra Yunus Emre’ye kulak verelim.
şöyle sessizce ölüp gitmeliyim
bir yaz gecesi Gülhane parkında.
şu hazin ömrü tamam etmeliyim..
birkaç kişi başlarını eğsinler,
sonra ardımdan bakıp acıyarak
- Bir garip ölmüş desinler...
Turgut UYAR
Bir garip olmuş diyeler,
Üç günden sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar
Şöyle garip bencileyin
Yunus EMRE
M.Ali ÖZDOĞAN 14.12.2007