20 Kasım 2008 Perşembe

25 Eylül 2008 Perşembe

Akşam Ezanına Kaç Dakika Var?

Akşam Ezanına Kaç Dakika Var?

Birazdan güneşi uğurlayacağız. Güneş, ışıklarını başka memleketlere taşıyacak; iki saat öncesine kadar gökte asılı bir avize gibiydi ve sanki hiç terk etmeyecekti orayı. Babalar ellerinde siparişlerle eve dönme telaşı yaşarken evin en laftan anlayan çocuğu markete kadar gidip gelecek. Anne son anda mutfaktaki bir eksikliği fark etmiştir.

İnsanlarda telaşlı bir eve dönüş yolculuğu. Bu telaş arasında fırından sıcak pide alınsa fena olmaz. Gözlerde bir günü daha tüketmenin sevinci var.

Akşam ezanına kaç dakika var?

Sokaklar yapayalnız kalıveriyor, çocuklar bile terk ediyor sokakları. Sokaklar günbatımını yalnızlığının üzerine örtüyor.
Çocukluğumda hatırlıyorum -şimdi yok- köyümüzde akşam ezanından önce caminin yanındaki köy bakkalının önüne sofra kurulur camiye gelenler iftarını bu sofrada açardı. Bir akşam annemin hazırladığı iftarlığı cami önündeki sofraya bıraktıktan sonra eve koşarken düşmüştüm. Tabak bir tarafa ben bir tarafa… O akşamın hala izi vardır dirseğimde.

Saat kaça geldi?
Akşam ezanının daha çabuk ulaşması için içeriye, mutfak kapısı açılmış hatta balkona çıkılmış böylelikle ezana biraz daha yaklaşılmıştır.

Sonunda beklenen an geliyor.
Ekmeğin suyun hatırına yolunu gözlediğimiz; beklediğimiz o ses kapımızdan, penceremizden içeri giriyor.
Akşam ezanı okunuyor, akşam ezanından öte bir ezan okunuyor. Dede ile torunu aynı sofrada buluşturan bu sesin anlamı yayılıyor sofraya.
Bu kutlu misafir otuzuncu günün sonunda evlerden uğurlanınca acaba kaç evin penceresinden içeri girecek akşam ezanı? Ramazandan sonra akşam ezanını beklemek için bir gerekçemiz kalacak mı? Günlük telaşımızın akşama kalan kısmı arasında kaybolup gidecek akşam ezanları. Akşam ezanının okunup okunmaması kimsenin umurunda olmayacak; kimse saatine bakmayacak. Kimse duymayacak bu sesi. Ramazandan sonra bir çığlığa dönüşecek akşam ezanları. Birkaç ihtiyara terk edilen içinde çocukların koşmadığı eskisi gibi dolup taşmadığı camilerin çığlığı.

ATEŞKES

kısa kes cümlelerini
kısa kes uzun olmasın hiçbir ayetten
nehirden ağaçtan
kısakes boyun kadar konuş
-konuştuğun kadar sus-
kısa kes cümlelerini
uzun olmasın hiçbir cümlen
sümeyyenin nefesinden
son cümlesinden
işte bir bir ateşkes imzalayacağım tanrımla
iki gün yağmur yağmayacak
üç gün susuz kalacağım
şiir yazmayacağım bundan sonra

31 Mart 2008 Pazartesi

Şiirin Delisi

Sizi bilmem
ben kelimelerin üstüne üstüne gittikçe
şehrin delisi dağları bahane ederek
Bahane ederek bana ait olmayan gölleri
İki kere iki dört ettiği için
Üstüme gelmez mi
Şimdi ne söyleyeyim söyleyin bana



Sizi bilmem ben
Bir şiire girecekken
Şehrin delisi yep yeni kurallarıyla
Çalarak düdüğünü koşturarak caddelerde
Şiirden arındırılmış sokaklar
İstiyor şehrin delisi



İstiyor ki şiir olsun şair olmasın
Yağmur yağsın bulut olmasın
yağsın ama susuz kalsın göller


"arkası yarın"

21 Mart 2008 Cuma

YOUTUBEYİ İZLEMEK İÇİN

Youtube'yi izlemek için bilgisayarın NDS ayarlarını değştirmek gerekiyor..

8 Mart 2008 Cumartesi

İSİMSİZ

gök yüzüne bakmanın zamanını getirdi trenler
bir uçurtmayla hadi yırtalım bulutları
şimdi isimsiz bir melek
ah bir gülümsese
ah sustursa bütün şehri
hangimiz duyacağız yarınların şiirini

benim en sevdiğim rengim
düşlerini göz açıp kapama düşlerinden
nedense çok sevdim seni nedense
damlaya damlaya bir İstanbul tükeniyor
iman ettim şair olduğuma
artık utanmayacağım

yerde ararsam gökten gülümse bana

senin adını
bir dünyadan başka bir dünyaya
bugünden yarına
yürüyüşünün hatrına
ne koysak dile gelsene


ah benim dilsiz şiirim


07 Mart 2008 M. Ali ÖZDOĞAN

24 Şubat 2008 Pazar

Yağmur ve Kar Sokağı

Yağmur durmuştur. Sokaklar ıslak. Hala açık olan işyerlerinin ışıkları güçleri yettiğince sokak lambalarına eşlik etmektedir. Işığın kırılarak ıslanmış parke taşlarının üzerine düşmesi apayrı bir güzellik katmaktadır sokağa. Gece yarılamıştır kendini. Sinemadan yeni çıkmışsınız. Ağır adımlarla yürüyorsunuz. Bir seyyar satıcının teybinden Vaya Con Dios’un Na Nah Nah şarkısı duyulmaktadır. 80’li yılların bu en güzel mirası adımlarınızı daha da yavaşlatmıştır. Elleriniz ceplerinizde. Gündüzleri çok kalabalık olan bu sokağın tadını çıkara çıkara ilerliyorsunuz. Bir büfenin önünden geçerken gözünüze günün eskiyen manşetleri takılıyor.
Çorbacılar sinemadan çıkanları beklemektedir.
Önünüzde bir grup…
Onların önünde başka bir grup…
Polis karakolunun önünde iki polis sohbet etmektedir. Gecenin ilerleyen saatine rağmen taksicilerin muzipliği üzerlerindedir. Taksicilerden birkaçı lokantacının çırağını kızdırmaktadırlar. Günün yorgunluğunu üzerinde taşıyan çırak çok sevdiği takımı Beşiktaşa laf atılmasına dayanamamaktadır.
Sinemadan çıkanlarla kepenklerini kapatmış olan esnaf sokağın en meşhur çorbacısında buluşmuşlardır. Kimisi çorba içecek kimisi de günü bir yorgunluk kahvesiyle noktalayacaktır.
Öğrenci(bekar) evleri hala uyumamıştır. Birçok evde tartışma müzik ve spor ve siyaset ekseninde devam ederken konu sık sık kız meselesine gelmektedir.

Balkanlar üzerinden gelen soğuk ve yağışlı hava bu sokağa da uğramıştır. Sokaklar bembeyaz. Esnaf erkenden işyerlerini kapatmış evin yolunu tutmuştur. Sokakta tek tük insanlara rastlamak mümkün.
Polis karakolunun önünde kimsecikler yok. Camın arkasında bir polis nöbet tutmakta. Karakolun çatısında sonbahardan kalma kuş yuvaları var.
Köşedeki çorbacının önündeki kestaneci her şeye rağmen soğuğa direniyor. Kestanecinin başında kahve renkli blutlar dolaşıyor...
Yazın gökyüzüne bakmayı unutan bu insanların gözü şimdi sık sık gökyüzüne takılıyor.
Sokağımıza ayrı bir güzellik katan kara haber bültenleri beyaz esaret diye haksızlık ediyor.
Ali ÖZDOĞAN 24 Şubat 2008