27 Eylül 2007 Perşembe

OKUMAK

Okumak gittikçe kirlenen dünyamızın en anlamlı eylemidir. Zamanın çok hızlı aktığı gelişmelerin birbirini takip ettiği bir zaman diliminde geçmişin ve geleceğin fotoğrafını daha net çekebilmek ve çekilen fotoğraflara daha net bakabilmek için okumaya ihtiyaç duyuyoruz.
Her gün yeni bir gelişmeyle sarsılan bu ülkenin/dünyanın fertleri olarak soframıza konan bilginin, haberlerin, fikirlerin zehirli olanlarını okuyarak ayırt edebiliriz. Kelime oyunlarıyla, kavram karmaşalarıyla; lafı eğip büken laf cambazlarının, siyasi aktörlerin, güç odaklarının, toplum mühendislerinin ne demek istediklerini bizi nereye götürmek istediklerini kolayca fark edebiliriz. Hiçbir şey sizin bildiğiniz gibi değil göz boyamalarıyla kendi küçük hesaplarına küçük hedeflerine bizi sürüklemek isteyen kişilerin önüne ancak okuyarak geçebiliriz.

Yağmurlu uzun kış günlerinde babamın bize okuduğu o hikâyeleri unutamam. Onun o bin küsur sayfalık “Envar’ül Aşikın ve Tenbihü’l Gafilin” kitabını unutamam. “Fakih anlatıyor…” diye başlayan her biri derin anlamlar ihtiva eden cümleler kulaklarımda çınlar durur. Tasavvufi hikayeleri babamın ağzından dinlemek bir başkaydı. Hala o Bursalı Hafızın sonunu merak eder dururum. Odun sobası, çay, patlamış mısır, babamın siyah kalın çerçeveli okuma gözlüğü, kitap dolabımız, penceremiz, yağmur, kedimiz…

Okumanın unutulduğu, her şeyin göze hitap edici bir şekilde dizayn edilmeye çalışıldığı bir zaman diliminde yukarıdaki kelimeler sanki 50-60 yıl öncesine aitmiş gibi geliyor değil mi? Hayır hayır çok değil 15- 18 yıl öncesinden bahsediyorum. ….
......
ali özdoğan