17 Haziran 2007 Pazar

KURTLAR VADİSİ, BAY PİPO, REİS

Kurtlar Vadisi yayımlanmaya başlandığı günden bu yana halktan büyük ilgi gördü. Dizinin her bölümü tartışıldı. Sokakta, evde, çarşıda pazarda halkın birinci gündem maddesi haline geldi.

Dizinin başında bu dizide geçen olaylar ve kişiler tamamen kurgusal ve hayalidir denilse de
dizinin senaristleri ve yapımcıları Türk izleyicisindeki gerçeklik ve kurgusallık arasındaki kafa karışıklığını iyi hesapladıklarından dizide sunulan olayların reytinginin yüksek olmasına dikkat ettiler. Senaristler Türkiye gibi gelişmelerin çok hızlı cereyan ettiği bir ülkede konu sıkıntısı çekmediler. Senaristler ülkemizde yaşanan gelişmelerle dizi arasında hayali bağlar kurdular. Kurtlar vadisi bu hayali olaylarla izleyicisini damardan yakalamasını bildi.

Dizinin niçin bu kadar ilgi görmesinin üzerinde durmamız gereken bir başka nokta da halktaki bilme hastalığı. Bilmek: olayların üzerine kafa yormamak, birkaç komplo teorisiyle meseleye kökten çözüm bulmak. Halktaki bu bilme hastalığının farkında olan yazarlar ve yapımcılar özellikle yakın tarihe dair çıkardıkları siyasi kitaplarla ve dizilerle bir hayli ilgi gördüler... Bay Pipo, Reis, Darağacında Üç Fidan… Eline kitap almamış kimseler bile bu kitapları okudu. Bu kitapları okuyan bir çok kişi bir anda komplo teorisyeni oluverdi. İşte Kurtlar Vadisi arka planda yaşanan gelişmeler hakkında izleyenlerine bu fırsatı sağlıyordu: Türkiyede göz önünde yaşanan tartışmaların arka planına dair herkesin söyecek birkaç cümlesi oluyordu. Buraya kadar söylediklerimiz ışığında Kurtlar Vadisi’yle yakın dönem siyasi tarih kitaplarının halktan büyük ilgi görmesinin tesadüf olmadığını söyleyebiliriz.
Kurtlar Vadisi kimine göre gençleri ve çocukları şiddete özendirdiğinden hemen yayından kaldırılmalı; kimine göre ise Türkiye’nin gerçeklerini yansıtan, içinde Anadolu’dan esintiler barındıran bir dizi olduğundan yayın hayatına devam etmeli. Diziye biraz kuşbakışı baktığımızda dizide konjoktürel konular dışında değişen bir şey olmadığını görürüz. Diziye tekdüzeliğin hâkim olduğunu söyleyebiliriz. Sonuçta iki kişi oturmuş karşılıklı atışıyorlar. Özenle seçilmiş cümleler dizinin özenle seçilmiş oyuncularının ağzından dökülüyor. Cümleler bir pinpon topunun iki saha arasında gidip gelmesi gibi. İzleyici kafasını bir o tarafa çeviriyor bir bu tarafa. Her cümleye her lafa verecek bir cevabı var dizi kahramanlarının. Ama sonunda son noktayı koyma hakkı da tabiî ki dizinin baş karakteri Polat Alemdar’a ait. Ondan fırsat kalırsa yanındaki adamlar da kendi payına düşen cevapları hasımlarına veriyor.

Dizi genel anlamda diyaloglar şeklinde sürüp gidiyor. Arada bir aksiyon ve Polat Alemder’in zamanı varsa biraz da aşk…. Ama ülke meseleleri olduğunda aşkın sırası değil duygusu izleyicinin zihnine yerleşiveriyor.
Müzikler özenle seçilmiş ve bu müzikler izleyici de klasik şartlanma oluşturmuş. Hangi müzik sonunda ne olacağını izleyici kestirebiliyor. Kurtlar Vadisi bu yönüyle eski Türk filmlerinin sıkça başvurduğu bir yönteme başvuruyor. Tehlikeli anlarda müzikler tehlikenin boyutunu ve havasını iyice hissettiriyor izleyiciye. Velhasıl-ı kelam, Kurtlar Vadisi’nde de müziğin havası değişmeye başladı. Dizideki müzik bana bir tehlikeyi haber veriyor. Bu tehlikeli müzik; takım elbiseli, güneş gözlüklü babaların/insanların arasında halkı temsilen oturan ve izleyiciden büyük ilgi gören Ömer Baba’nın öleceğine işaret ediyor gibi. Ömer Baba eğer bir kaza olur da ölürse izleyicinin kendisine gösterdiği bu ilgiyi televizyon televizyon dolaşarak Çakır lakaplı Oktay Kaynarca’nın yaptığı gibi “millet ben ölmedim buradayım” programlarına umarım dönüştürmez.
M. Ali ÖZDOĞAN